-
1 isim koymak
v. name, denominate, baptize, christen -
2 isim koymak
lêkirin -
3 yeni isim koymak
v. rename -
4 isim
isim cümlesi Nominalsatz m;ismin hali Kasus m, Fall m;-e isim koymak einen Namen geben (D);isim takımı etwa Kompositum n;isim yapmak sich (D) einen Namen machen; bekannt werden (-le durch A);-in ismi geçmek erwähnt werden;aşağıda ismi geçen unten erwähnt;… ismiyle tanınmak unter dem Namen … bekannt sein;-in ismini cismini bilmemek fam fig von Tuten und Blasen keine Ahnung haben; jemandem völlig fremd sein;(-in) ismi var cismi yok er ( oder es) ist zu nichts nütze; sehr bekannt, doch nur vom Hörensagen;isminizi öğrenebilir miyim? darf ich bitte Ihren Namen erfahren? -
5 isim
1) (ad) Name mbirine \isim koymak jdm einen Namen gebenbir kimsenin ismini cismini almak jds Personalien aufnehmen\isimlerin çekimi die Deklination der Substantive -
6 isim
назва́ние (с) наименова́ние (с) существи́тельное (с)* * *выпад. -smi1) и́мя, назва́ниеisminde — по и́мени
Askar isminde biri — не́кто по и́мени Аска́р
isim günü — имени́ны
isim koymak — дава́ть и́мя / назва́ние, именова́ть
isim vermek — дава́ть и́мя ( при рождении)
ismi nedir? — как его́ зову́т?
2) и́мя, изве́стностьismi çıkmak — а) просла́виться, ста́ть изве́стным / знамени́тым; б) прослы́ть свои́ми дурны́ми де́йствиями и т. п.
isim yapmak — созда́ть / сде́лать себе́ и́мя, получи́ть изве́стность
3) грам. [и́мя] существи́тельное••- fabrika sahibinin ismini cismini aldı
- ismini cismini bilmemek
- ismiyle cismiyle
- ismi cismi yok -
7 isim
,-smi 1. name (of a person or thing), appellation. 2. gram. noun. 3. title (of a book, a painting, a musical composition, etc.). 4. person: Bertan´ın hayatında yeni isimler var artık. Bertan´s got new people in his life now. -ini cismini bilmemek /ın/ not to know anything about. - cümlesi gram. sentence that has to be as its main verb. -i geçen previously mentioned, aforementioned. - hali gram. case (of a noun). - koymak /a/ to give (someone, something) a name, name. - takımı gram. two or more nouns grammatically related as possessor and possessed or modifier and modified. - takmak /a/ to nickname. - tamlaması gram. two or more nouns linked together to form a grammatical unit (e.g. okulun bahçesi, kız lisesi, altın saat). -i var, cismi yok. colloq. 1. He/She/It is much talked of but never seen. 2. It´s something imaginary. - vermek /a/ to name, give (someone, something) a name. - yapmak to become famous, make a name for oneself. -
8 isim veya yemek koymak
lênandin -
9 ad takmak
(isim koymak) цIэфэусын -
10 name
n. isim, ad, nam, ün, ünlü kimse————————v. ad koymak, isim koymak, isim vermek, adını koymak, ismiyle çağırmak, söylemek, tayin etmek* * *isim* * *[neim] 1. noun1) (a word by which a person, place or thing is called: My name is Rachel; She knows all the flowers by name.) ad, isim2) (reputation; fame: He has a name for honesty.) ün, isim, şöhret2. verb1) (to give a name to: They named the child Thomas.) ad vermek, isim koymak2) (to speak of or list by name: He could name all the kings of England.) ismini söylemek•- nameless- namely
- nameplate
- namesake
- call someone names
- call names
- in the name of
- make a name for oneself
- name after -
11 baptize
v. vaftiz etmek; isim koymak; ilk denemeyi yapmak* * *vaftiz et* * *(to dip (a person) in water, or sprinkle (someone) with water, as a symbol of acceptance into the Christian church, usually also giving him a name: She was baptized Mary but calls herself Jane.) vaftiz etmek- baptism- baptismal -
12 christen
v. vaftiz etmek, isim koymak; ilk defa kullanmak, açılışını yapmak* * *vaftiz et* * *['krisn]1) (to baptize into the Christian church: The priest christened three babies today.) vaftiz etmek2) (to give (a name) to: She was christened Joanna.) vaftiz ederek ad vermek -
13 denominate
v. adlandırmak, isim koymak* * *isimlendir -
14 rename
v. yeni ad vermek, yeni isim koymak, adını değiştirmek* * *yeniden adlandır -
15 iş
ко́поть (ж)* * *1) врз. рабо́та, трудişe almak — приня́ть на рабо́ту
iş anlaşmazlıkları — юр. трудовы́е спо́ры
işten atmak — вы́гнать с рабо́ты
iş borsası — би́ржа труда́
iş emniyeti — юр. безопа́сность труда́
işe geç kalmak — опозда́ть на рабо́ту
iş güveni — охра́на труда
iş haftası — юр. рабо́чая неде́ля
iş hukuku — юр. трудово́е пра́во
iş kazaları — несча́стные слу́чаи на рабо́те
işten olmak — лиша́ться рабо́ты
iş sözleşmesi — юр. трудово́е соглаше́ние
iş ücreti — зарпла́та
iş vermek — дава́ть / предоставля́ть рабо́ту
2) де́ло, обстоя́тельство, положе́ние веще́йiş böyle iken — раз де́ло обстои́т так
karışık iş — запу́танное де́ло
3) де́ло; заня́тие; слу́жбаdevlet işleri — госуда́рственные дела́
işim başımdan aşkın — у меня́ дел по го́рло
şimdi işi var, gelemez — сейча́с он за́нят, прийти́ не смо́жет
işi nedir? — что он де́лает?, чем он занима́ется?
işim olmasa, sana yardım ederdim — е́сли бы я не был за́нят, я бы тебе́ помо́г
sonunda bir iş buldu — наконе́ц он нашёл [себе́] заня́тие
iş cevreleri — деловы́е круги́
4) рабо́та, изготовле́ние, произво́дство, трудiğne işi — вышива́ние
yapı işleri — строи́тельные рабо́ты
5) де́лоişimi görmediler — моё де́ло не рассма́тривали
bu, işimi bozdu — э́то испо́ртило моё де́ло
bu, bir zevk işidir — э́то де́ло вку́са
••işi üç nalla bir ata kaldı — погов. оста́лось нача́ть и ко́нчить
her işte bir hayır var — погов. нет ху́да без добра́
- iş açmakişim iş kaşığım gümüş — погов. у меня́ дела́ на мази́
- işinin adamı
- işi aksi gitmek
- işin alayında olmak
- işi Allaha kalmak
- işi anlamak
- iş ayağa düşmek
- işine bak!
- işin başı
- iş başa düşmek
- işler becermek
- iş bilmek
- işini bilmek
- işini bitirmek
- iş bitmek
- işi bozmak
- işi bozulmak
- işi ciddiye almak
- iş çatallanmak
- iş çevirmek
- iş çığrından çıkmak
- iş çıkarmak
- iş çıkmak
- iş dayıya düştü
- iş değil
- işten değil
- iş düşmek
- işi düşmek
- iş etmek
- işten el çektirmek
- işe girmek
- iş görmek
- işini görmek
- iş göstermek
- işi gücü bırakmak
- işten güçten kalmak
- işin içinden çıkmak
- işin içinden sıyrılmak
- işin içinde iş var
- iş ki...
- iş ki sınıfını geçsin
- iş mi?
- işin mi yok?
- iş inadına bindi
- iş işten geçti
- iş işten geçmişti
- işi iş olmak
- iş karıştırmak
- işin kolayına kaçmak
- işe koşmak
- işin kötüsü
- iş ola
- iş olacağına varır
- iş olsun diye
- işi oluruna bırakmak
- işi pişirmek
- işi rast gitmek
- işin rengi değişti
- işi resmiyete dökmek
- iş sarpa sarmak
- işi savsaklamak
- işi şakaya vurmak
- işi tatlıya bağlamak
- işi temizlemek
- işin tuhafı
- iş tutmak
- işin ucu
- işin ucu bana dokundu
- işini uydurmak
- işi vurmak
- işe yaramak
- iş yok
- işini yoluna koymak -
16 составлять
несов.; сов. - соста́вить1) koymakсоста́вить два стола́ вме́сте — iki masayı birleştirmek
соста́вить сту́лья в ряд — sandalyeleri yanyana koymak / sıralamak
соста́вить поле́нья (ко́нусом) — odunları çatmak
2) kurmak; düzenlemekсоставля́ть уравне́ние — bir denklem kurmak
составля́ть предложе́ние — грам. bir cümle kurmak
составля́ть по́езд — bir katar düzenlemek
3) düzenlemek; hazırlamak; derlemek; tutmakсоставля́ть план — bir plan hazırlamak
составля́ть слова́рь — bir sözlük hazırlamak / düzenlemek
составля́ть протоко́л — zabıt tutmak
составля́ть спи́сок веще́й — eşyanın listesini tutmak
составля́ть о́пись насле́дства (умершего) — muhallefat listesini düzenlemek
письмо́ соста́влено в ре́зких выраже́ниях — mektup sert bir dille kaleme alınmıştır / yazılmıştır
составля́ть отчёт / докла́д — bir rapor düzenlemek
соста́вленный им сбо́рник расска́зов — derlediği hikayeler kitabı
4) oluşturmakсоставля́ть осно́ву чего-л. — bir şeyin temelini oluşturmak
полови́ну рабо́чих составля́ют же́нщины — işçilerin yarısını kadınlar oluşturmaktadır
составля́ть еди́ное це́лое — bir bütün oluşturmak
составля́ть у́гол с чем-л. — bir şey ile açı yapmak
расхо́ды соста́вят ты́сячу рубле́й — harcamalar bin ruble tutacak
5) edinmekсоста́вить себе́ представле́ние — fikir edinmek
6) перен. yapmakсоста́вить себе́ и́мя — isim yapmak
соста́вить себе́ состоя́ние — servet yapmak / toplamak
-
17 stecken
stecken ['ʃtɛkən]1. vt1) (hinein\stecken) sokmak (in -e); ( investieren) yatırmak (in -e);jdn ins Loch \stecken birini deliğe tıkmak2) (auf\stecken) geçirmek (auf/an -e); (fest\stecken, anstecken) takmak (an -e); ( mit Nadeln) tutturmak (an -e);etw in Brand \stecken bir şeyi kundaklamak, bir şeyi ateşe vermek, bir şeyi tutuşturmak;jdm etw \stecken ( fam) birine bir şey sokuşturmak, birinin eline bir şey tutuşturmak3) koymak (in -e);etw in Tasche \stecken bir şeyi cebine koymak1) ( sich befinden) bulunmak (in -de), olmak (in -de);ich stecke mitten in der Arbeit şu anda işim var;tief in Schulden \stecken gırtlağına kadar borca batmış olmak;du musst zeigen, was in dir steckt sende ne yetenekler olduğunu göstermelisin;der Schlüssel steckt im Schloss anahtar kilitte takılıdır;2) ( festsitzen) takılıp kalmak, sıkışıp kalmak -
18 headline
n. başlık, manşet, afişteki isim————————v. manşette vermek, başlık koymak, afişte ismi olmak* * *başlık* * *noun (the words written in large letters at the top of newspaper articles: I never read a paper in detail - I just glance at the headlines.) başlık -
19 tun
tun <tut, tat, getan> [tu:n]I vi, vt yapmak, etmek;etw aus Liebe/aus Neid \tun bir şeyi sevgiden/kıskançlıktan yapmak;Wichtigeres zu \tun haben, als......den önemli yapacak işi olmak;ich habe mein Bestes getan elimden geleni yaptım;ich habe noch zu \tun yapılacak daha işim var;damit ist es nicht getan bununla bitmedi;das ist leichter gesagt als getan dile kolay;sie hat nichts zu \tun yapacak hiçbir işi yok, işi gücü yok;du kannst \tun und lassen, was du willst istediğini yapabilirsin;was kann ich für Sie \tun? sizin için ne yapabilirim?;wir haben getan, was wir konnten yapabileceğimizi yaptık;so etwas tut man nicht! böyle şey yapılmaz!;tu, was du nicht lassen kannst! ( fam) yapacağını yap!;das tut nichts zur Sache ( fam) bu olayı değiştirmez;hat er dir was getan? sana bir şey yaptı mı?;der Hund tut nichts ( fam) köpek bir şey yapmaz;tu mir doch den Gefallen und... bana bir iyilik yap da...;er bekam es mit der Angst zu \tun korkmaya başladı;nach getaner Arbeit iş bittikten sonra;damit habe ich nichts zu \tun bununla hiç bir ilgim yok;ich will mit ihm nichts mehr zu \tun haben onunla alıp vereceğim kalmadı artık;so \tun, als ob...... imiş gibi yapmak;tu doch nicht so! ( fam) numara yapma!;du tätest gut daran, zu schweigen susmakla iyi edersintu es in den Schrank! onu dolaba koy!III vrsich \tun;es tut sich etwas ( fam) bir şeyler oluyor -
20 name
ad, isim; ün, söhret, nam; ünlü kisi, ad vermek; adini vermek, ad koymak, adlandirmak; adini söylemek; seçmek, atamak
См. также в других словарях:
isim koymak — adlandırmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
isim — is., smi, Ar. ism 1) Ad 2) Kişi, insan Biz eskidikçe yaşlarımız yirmiden yirmi bire, yirmi birden yirmi ikiye bastıkça yeni yüzler, yeni isimler katılıyor aramıza. Y. Z. Ortaç 3) dbl. Ad Birleşik Sözler isim babası isim cümlesi isim çekimi isim… … Çağatay Osmanlı Sözlük
adlandırmak — i Çağırmak veya anmak için bir canlıya, bir yere, bir şeye ad vermek, ad koymak, ad takmak, ad vermek, isim koymak, isim takmak, isim vermek, tesmiye etmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
İSMA — Yükseltmek. * İsim koymak … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
ad — 1. is., ddi, Ar. ˁadd 1) Sayma 2) Sayılma Birleşik Sözler addetmek addolunmak 2. is. 1) Bir kimseyi, bir şeyi anlatmaya, tanımlamaya, açıklamaya, bildirmeye yarayan söz, isim: Çocuk, kedi, ağaç, düşünce, iyilik, Ahmet, Ertuğrul birer addır 2)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
iş — is. 1) Bir sonuç elde etmek, herhangi bir şey ortaya koymak için güç harcayarak yapılan etkinlik, çalışma İş bittikten sonra denize karşı sigara içilir. S. F. Abasıyanık 2) Bir değer yaratan emek 3) Birinden istenen hizmet veya birine verilen… … Çağatay Osmanlı Sözlük
hâl — is., li, Ar. ḥāl 1) Bir şeyin içinde bulunduğu şartların veya taşıdığı niteliklerin bütünü, durum, vaziyet Herkes hâline göre bir hediye verdi. H. R. Gürpınar 2) Davranış, tutum, tavır Bambaşka bir hâliniz vardır sizin. Merhametli bir insan… … Çağatay Osmanlı Sözlük
SEMÜVV — Ad koymak, isim vermek … Yeni Lügat Türkçe Sözlük